Güneydoğu Anadolu Bölgesi, yüzey şekillerinin sadeliği ile dikkat çeker. Bu plato çanaklaşmış havzalarla orta yükseklikteki kubbeleşmiş dağlar ve tepelerden meydana gelip kuzeyden güneye doğru yavaş yavaş bir alçalma gösterir ve nihayetinde Mezopotamya düzlüklerine kavuşur. Bölge, doğu yarısında yer alan Diyarbakır havzası, kuzeydoğu kenarında Toroslar, güneyde Mardin-Midyat Eşiği ve batıda Karaca Dağ volkan kütlesi ile kuşatılmıştır.
Gaziantep bölgesinde Sof Dağları’ndan sonra en önemli yükselti Araban ve Yavuzeli ovaları arsında bir duvar gibi yükselen Karacadağ kütlesidir. Gaziantep platosunun devamı niteliğindeki Şanlıurfa Platosunda da durum pek farklı değildir. Arat, Germüş, Susuz ve Tektek Dağları, Şanlıurfa bölgesindeki önemli yükseltilerdir. Gaziantep ve Şanlıurfa platolarının güneyinde Suriye sınırı boyunca ovalar zinciri uzanmaktadır. Bunları batıdan doğuya doğru sıralayacak olursak;Kilis, Elbeyli, Haral, Suruç, Harran ve Ceylanpınar ovalarıdır. Mardin-Midyat Eşiği’nin güneydeki ovalarını da yukarıda sözünü ettiğimiz ovalar zincirine dahil etmek doğru olacaktır. Genelde kalkerli olan bu ovalar kuzeyde yer alan dağlardaki nehirlerin taşıdığı alüvyonlarla örtülmüştür. Mardin Eşiği’nin güneyindeki Nusaybin ve Kızıltepe Ovaları bölgenin önemli tarımsal alanlarını teşkil eder.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin akarsularını, Dicle ve Fırat nehirleri ile bu nehirlerin kolları meydana getirir. Fırat Nehri kaynağı Kuzeydoğu ve Doğu Anadolu’dan alan iki büyük akarsu olan Karasu ve Murat’ın Keban yakınlarında birleşmesiyle oluşur. Delucan mevkiine kadar Ergani ve Maden suyu ile karışanDicle Nehri, Ambar Çay, Batman Su, Garzan Su, Botan Su gibi kollarla beslendikten sonra ülke sınırlarını terk eder. Daha sonraDicle Nehri, Güney Irak’ta Fırat ile birleşerek Şatt-ül Arap adıyla Basra Körfezi’ne dökülür. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bölgedeki ova silsilesinin devamı olan Kızıltepe Ovasının önemli iki su kaynağı olan Zergan Çayı ve batısında Şanlıurfa il sınırını teşkil eden Cırcıp Deresi, Abdülaziz –Sincar (dağ) sisteminin oluşturduğu boğazda Ceylanpınar (Rasülayn), Aviç, Çağçağ, Muhabin, Cerrah ve Vadi-i Radd Çaylarınınkatılımıyla, Haseke (Suriye) kentinde tek bir nehir olarak Habur ismi ile anılır. Habur Havzası ve oluşturduğu kültür bölgesi daha sonra tekrar ele alınacaktır.
Tarihi Coğrafya
Gerek fiziki gerekse de kültürel anlamda Kuzey Mezopotamya sınırları içersinde yer alan Ova; doğuda Nusaybin Ovası, kuzeyde Tur-Abdin dağ silsilesi, batıda Ceylanpınar Ovası ve güneyde Abdülaziz Dağları’na değin kesintisiz devam eden Suriye düzlükleri ile çevrilidir. 640 yılında başlayan İslam fetihleri ile beraber Arapçada “Ada” anlamına gelen “el-Cezire” olarak anılmaya başlayan Kuzey Mezopotamya; XIII. yüzyıl Arap Coğrafyacısı İbn Şaddad’ın, “el-A’lak el-Hatira fi zikr umarâ’üş-Şam ve’l-Cezira” adlı eserinde, merkezi Nusaybin olan Diyar-ı Rabia Cezire’nin doğusu, merkezi Diyarbakır olan Diyar-ı Bekrkuzeyi, Harran merkezli Diyar-ı Mudar ise Cezire’ninbatısını oluşturacak şekilde üç ana bölgeye ayrılmıştır. Kuzey Mezopotamya’nın doğal sınırı olan ve yaklaşık 200 km uzunluğundaki Tur-Abdin dağ kütlesi, kenarlarında bulunan Mardin, Kızıltepe, Dara, Nusaybin ve Cizre gibi önemli kentlerle güneydeki Sincar-Abdülaziz sistemine göre daha büyük bir kütleyi temsil eder. Assur kaynaklarındaKaşiyari ya da Kaşyari Dağı olarak anılan bölge, Strabon’un ve Ptolemeus’un coğrafyalarında Mons Masius (Masius Dağı), Teofilakt’a göre İzala Dağı, daha sonraki dönemlerde ise Tur Abdin (Esirler/Kullar Dağı) adını almıştır. Osmanlı Döneminde Tûr Nahiyesi olarak isimlendirilen bu idari alan, Hasankeyf livasına bağlı olup, merkezi Midyat olarak görülmektedir.
Assur ülkesinden kuzeye yapılan seferlerde, Naşipina(Nusaybin) ve Kızıltepe-Ceykanpınar düzlüklerini de içine alacak şekilde, Huzirina’ya (Sultantepe, Şanlıurfa) kadar olan bölge Hanigalbat veya daha geç dönemlerdeBit Bahiyani olarak geçmektedir. Daha sonra detaylı bir şekilde ele alacağımızMitanni Krallığı Döneminde bölge yerel kullanımda Mitanni olarak anılırken, Eski Mısır arşivlerinde Naharina veya Nahrim, Hitit metinlerinde ise Hurilerin Ülkesiolarak anılmaktaydı. Bölgeye verilen bu farklı isimlendirmelerden Mitanni ve Hanigalbat politik bir yapıyı, Huri bölgenin etnik yapısını; Nahrina (Nhr:Nehir) ise Fırat ve Dicle üzerindeki coğrafi konumu belirten adlar olarak kullanılmış olmalıdır. Tarihin değişik dönemlerinde farklı isimler ile anılan Kızıltepe şehrinin günümüz itibariyle bilinen en eski isimleri Qosar, Dunaysır ve Tell Ermen isimleridir. Kanaatimizce Qosar ismi Dunaysır ve Tell Ermen isimlerinden daha önce kullanılmış bir isim olmalıdır. M.S.640’lı yıllarda bölgenin İslam fetihlerine maruz kalması beraberinde de bölgede bir Araplaşma süreci yaşanmasına zemin hazırlamış ve şehirde yaşayan Ermeni nüfusundan dolayı da şehre Ermenilerin Tepesi ve Ermeni Tepe anlamına gelen Tell Ermen isminin verilmiş ihitimalini doğurmuştur. Şehir, XII-XIII. yüzyıla tarihlenen metinlerde Koçhisar olarak geçmiş ve nihayetinde Cumhuriyet dönemi ile birlikte günümüzdeki Kızıltepe ismi ile anılmaya başlamıştır. Bazı antik kaynaklarda bölgedeki Ermeni Krallığı’nın başkenti olan Tigranokerta Kızıltepe şehri ile aynı yerleşim alanı olarak gösterilse de, birçok tarihçi Tigranokerta yerleşiminin günümüz Diyarbakır ilinin Silvan ilçesi olduğuna inanmaktadır.
Kızıltepe’nin tarihi coğrafyasından söz ederken ebette ki ticaret yolları ve bu yolların Kızıltepe ile olan ilişkilerine de değinmek gerekir. Mezopotamya üzerine yapılmış olan tarihi coğrafya çalışmaları incelendiğinde Güney Mezopotamya ve Anadolu’yu birbirine bağlayan çeşitli önemli yolların Tur Abdin bölgesinden geçtiği görülecektir. Söz konusu bu yolların en önemlilerinden bir tanesi Kaşiyari Yolu’dur. Assur’un başkenti Nineve’den başlayarak Dicle nehir yatağının takip edildiği bu yol, Silopi-Cizre Ovası’nda Dicle güzergâhından ayrılarak Kaşiyari (Tur-Abdin) Dağları’nın güneyinden devam ederek Nusaybin ve Kızıltepe’ye kadar gelir, buradan yol Mardin üzerinden Diyarbakır’a ve dolayısı ile İç Anadolu’ya doğru uzanırdı. Yolun diğer güzergâhı da dağ sırasının güneyinden batıya Edesa’ya (Şanlıurfa) kadar gider ve burada Fırat yolu ile birleşir, Maraş ve Kayseri üzerinden tekrar Anadolu’nun iç kesimlerine ulaşılmış olurdu. Ticaret yollarının bölge için ne kadar önemli olduğunu günümüzde bile Kızıltepe şehrini Kuzey-Güney olarak ikiye ayıran karayolunun halk arasında halen İpek Yoluolarak isimlendirilmesinden anlamak mümkündür. Söz konusu bu yol I. Dünya Savaşı’na kadar bölgeyi, Halep, Bağdat ve Musul’a; bu bölgelerden de Arabistan ve Asya’nın iç kesimlerine bağlayan başlıca yol olması nedeniyle önemliydi. Suriye-Türkiye sınırının ortaya çıkmasıyla beraber büyük oranda önemini yitiren yol, şehrin gelişiminde de uzun bir dönem duraklamasına ve önemini yitirmesine neden olmuştur. Ticaret Kervanlarının yerini büyük yük taşıma araçlarının aldığı günümüz Kızıltepe’sinde, yük taşımacılığı ve ticaret, tarımdan sonra gelen en önemli gelir kaynağı olma özelliğini halen korumaktadır.
İlçemiz E-24 Karayolu üzerinde oluşu nedeniyle Mardin iline 27 Km mesafede ve asfalt yolla, Urfa İline 160 Km mesafede asfalt yolla, Irak Devletine açılan Habur sınır kapısına 220 Km.mesafededir .İlçemiz Şehirlerarası ulaşım yollarının tümü asfalttır.İlçeye bağlı tüm köylerimize yaz kış ulaşım yapılabilmektedir.
Şunu daha büyük bir haritada görüntüle: Location Klasik Keyifler 2012
Kızıltepe Ziyareti yapmayı Düşünüyorsanız size küçükde olsa bir bilgi vermesi amacıyla Kızıltepe gezinizde yol gösterici olacak bu sayfada,Kızıltepe tanıtım videosu,Kızıltepe görülebilecek yerlerle ilgili tanıtım filmini izlemek faydalı olacaktır.Kızıltepe tanıtım filmini izleyin
@otobusucakbilet kullanıcısından Tweetler |
|