SİLVAN TARİHİ
Asurlar Zamanında kurulmuş olduğu söylenen, Silvan, Diyarbakır ile ortak bir geçmişe sahiptir. Büyük Tigran tarafından kurulan Tigranokerta olarak bilinen Silvan, Helenistik Çağın en büyük ve en önemli kentlerinin başında gelmektedir. M.Ö 77 yılında 300 bin nüfusu ile bir imparatorluk başkenti olan Silvan’da 12 Yunan kentinin halkı yaşamaktaydı.
M.S 410 yılında Mar Marutha tarafından İran hükümdarı II. Şapur tarafından katledilen Hristiyan askerleri arasında “Kırklar” diye bilinen 40 Hristiyan şehidinin kemiklerinin büyük bir merasimle getirtip inşa ettirttiği kalede yapılan kemerlere bu kemikleri gömdüğü için Bizanslılar şehre Matryropolis (Şehitler Şehri ) adını vermişlerdir. VI.yy’da Bizans İmparatoru Justinanus’un Silvan Kalesini güçlendirip bu kale şehre kendi adını vererek, ,Justinianopolois’i Perslere karşı çok önemli bir garnizon olarak kullandı.
639 senesinde, Hz.Ömer döneminde, Iyaz Bin Ganm tarafından Bizanslıların
idaresindeki Silvan fethedilir. Sonraki dönemlerde Hamdaniler (980-984),
Mervaniler (984-1085 ) ,Büyük Selçuklu İmparatorluğu - Artuklu Beyliği,
Eyyubiler, Anadolu Selçuklular’ın idaresinde kalan Silvan 1259 yılında Hulagu
önderliğindeki Moğollar tarafından zaptedilip, harabeye çevirilmiştir.Daha sonra
İlhanlılar, Akkoyunlular (1375’e kadar), Karakoyunlular, Timur Döneminde ise
(1397-1506) Silvan tekrar Akkoyunlulara veriliyor.
1506’da Safevilerin idaresine geçen Silvan, 1514 Çaldıran savaşı’ndan sonra 1524
senesinde Osmanlı Devleti’nin idaresine geçmiştir. İslamiyet döneminde de
Ortaçağ’ın en parlak kentlerinden biri olması, Meyyefarkin adıyla Mervani
Devleti’nin başkenti, Artuklu Devleti’nin ikinci başkenti, Eyyubilerin ana
merkezi olması, Silvan’ın tarihte önemli bir rol almasına sebep olmuştur.
Mipherket, Muhargin, Farkin, Sliv, Sıliva ve bugünkü adıyla Silvan, 1873 yılında
ilçe merkezi olarak Diyarbakır’a bağlanan en büyük ilçelerden biri olmuştur.
Silvan sahip olduğu tarihle eşdeğer önemli tarihi eserlere sahiptir. Surlarla
çevrili kalesi ve burçlarıyla yüksekliği 25 metreyi geçen ve dünyada dolgu
sistemiyle yapılan tek kale-şehir olması; efsane aşka konu olan Zembilfroş
Burcu, dünyanın en geniş taş kemerli köprüsü olan Malabadi Köprüsü, Kemuk
Köprüsü (baraj altında kaldı); Bizans bazilikanı sütunlarında kullanmak
suretiyle yapılan ve bölgenin büyük camilerinden olan Selahattin-i Eyyubi Camii
(Ulu Camii) ,Karabehlülbey Camii, Kıldan Kilisesi (Belediye Camii), Eyyubi Camii
(Kırık Minare), Boşat Kalesi, Helda Kalesi, Şemak Kalesi kalıntıları, Roma Eseri
olan Başıka Kalesi ; yine ilçe merkezinde bulunan Atatürk Evi Müzesi, Üstünlerin
Evi, Azizoğullarının Evi…,çeşmeler,türbeler ; Temtemburg ve Hemido Mağarası,
Paleolitik çağdan kalma buluntuların olduğu ve Ortaçağ’da Hristiyanlar
tarafından iskan edilen , birbirine koridorlarla bağlı 300 adet odadan oluşan ve
kapladığı alan itibariyle dünyada emsal teşkil eden Hasuni Mağaraları ve Hasuni
Kilisesi ; çok önemli tarihi miraslarımızdandır.İlçe merkezinde her yıl Mayıs
ayında kutlanan Sere Gülan Şenlikleri, yine Silvan’ın Kumgölü Köyünde her yıl
kutlanan Murat (Serhıvde ) şenlikleri…gibi tarihi ve kültürel zenginlikler
turistik çekiciliğe sahip ender yerleşim yerlerimizdendir. Bu Kale-Şehir,
tarihin bütün dönemlerinde ayrı bir önem ve zenginlik kazanmıştır. Ayrıca
Malabadi Köprüsü yakınlarında, Silvan-Kozluk İlçe (Batman ili sınırlarında yer
alan ) sınırlarında bulunan ve Anadolu’nun ilk yerleşim yerlerinden olan Hallan
Çemi Höyüğü’ndeki Neolitik Dönemden kalma buluntular da, Silvan’ın ve bölgenin
tarihi geçmişine ışık tutmaktadır.
Bugün yalnızları yaşamakta ama yine bugün uzaklardan yakınlaşmak isteyen ve
yeniden, tarihiyle geleceğini yaratan ellerin sıcak ve dost dokunuşunun yaratı
gücünde buluşmak istiyor.Bugün geleceğine eski ve yeninin dönüşümünde yeniden
var olmak istiyor.; Bugün keşfedilmeyi değil, keşfedilmişliğin parıltısının
tekrar iadesini istiyor.Ödenecek borçlarla değil; eskimeyi ve eskiyle buluşturan
yeninin doğurgan gücü olmak istiyor. Bugün Silvan, sizlerle buluşmak istiyor.
Batısında; Diyarbakır ve Hazro, Kuzeyinde; Lice ve Kulp ilçeleri, Doğusunda;
Batman ili Güneyinde Bismil ilçesi ile komşu olan Silvan, Diyarbakır ile ortak,
eski bir geçmişe sahiptir. Antik dönemde SOPHANANE olarak anıldığı ve İ.Ö 77
yılında kurulduğu kabul edilen Tigran Krallığının başkenti TİGRANOKERTA şehri
olduğu bilinen Silvan, Helenistik Çağın en büyük ve en önemli kentlerinin
başında gelmekteydi. Bizanslılar döneminde Azizler Kenti anlamına gelen
MARTİRAPOLİS adını aldığı, daha sonra Süryaniler tarafından MİFERKET, Ermenice
NPHRKERT, MUHARGİN, İslam kaynaklarında ise MEYYAFARİKİN, MAFARKİN, FARKİN
olarak anıldığı bilinmektedir. Yine Bizans İmparatoru Justinianos döneminde
Silvan, Perslere karşı önemli bir garnizon olarak kullanıldığı için şehre
JUSİNİANOPOLİS olarak adlandırıldığı bilinir.
Bölgede yapılan araştırmalar sonucunda Silvan’a 7 km. uzaklıktaki Hasuni
Mağaralarının Anadolu’nun ilk yerleşim yerlerinden biri olduğu ve mağaraların
Mezolitik dönemde yerleşim gördüğü tespit edilmiştir.
Silvan çevresinin daha sonra Neolitik ve Kalkolitik dönemde de yerleşim gördüğü
İ.Ö 3. binden itibaren Huri-Mitanniler, Asurlular, Urartular, Bit Zamanı
Krallığı, Medler, Persler, Selevkoslar, ve Partların egemenliğine sahne olduğu,
İ.Ö. 69- İ.S.53 tarihleri arasında kente hâkim olan Romalılardan sonra İ.S. 226
yılına kadar kentin, Romalılar ve Sasaniler arasında el değiştirdiği
bilinmektedir.
İ.S. 589 yılında Bizanslıların egemenliğine giren Silvan, 639 yılında İslam
Orduları tarafından fethedilir. Sonraki dönemlerde Hamdaniler, Mervaniler, Büyük
Selçuklu İmparatorluğu, Artuklu Beyliği, İnaloğulları, Nisanoğulları, Eyyubiler,
Anadolu Selçukluları gibi medeniyetlerin idaresine geçen Silvan, 1259 Moğollar
tarafından zaptedilip harabeye çevrilir. Daha sonra İlhanlılar, Akkoyunlular,
Karakoyunluların eline geçen Silvan, 1506 yılında Safevilerin, 1524 tarihinde de
Osmanlı Devleti’nin idaresine geçmiştir.
İslamiyet döneminde de Ortaçağ’ın en parlak kentlerinden biri olması,
Meyyafarkin adıyla Mervani devleti’nin başkenti , Artuklu Beyliği’nin ikinci
başkenti, Eyyubilerin ana merkezi olması, Silvanın tarihte önemli bir rol
almasına sebep olmuştur. Tarihte TİGRANOKERTA, MARTİRAPOLİS, MİFERKET, NPHRKERT,
MUHARGİN, JUSTİNİANOPOLİS, MEYYAFARİKİN, MAFARKİN, FARKİN, SLİV, SILİVA ve
bugünkü adıyla Silvan. 1873 yılında ilçe merkezi olarak Diyarbakır’a bağlanan en
büyük ilçelerden biri olmuştur.
Silvan sahip olduğu zengin kültürü bünyesinde barındıran ve özgün bir kültür
yaratmayı başarmış ender kentlerimizden bir tanesidir. Fakat ne yazık ki bugün
sahip olduğu bu tarihi ve kültürel mirasları kaybetme tehlikesi ile karşı
karşıyadır.
SİLVAN KALESİ
Silvan kalesinin ilk ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte İ.Ö. 77 yılında Büyük Tigran Krallığının başkenti olarak kurulduğunda kent surlarının inşa edildiği, daha sonra Bizanslılar döneminde esaalı bir onarım ve eklentilerle son şeklini aldığı bilinmektedir.
Bizans İmparatoru Arkadius döneminde Farqinli Süryani ilim adamı Mar Marutha , Sasani Kralı I. Yezdigirt’e elçi olark gönderilir ve II. Şapur döneminde savaşta şehit düşen ve “Kırklar” adı verilen Kırk tane azizin kemiklerinin Silvan’a getirilerek surların altına gömüldüğü bilinmektedir.
Hamdaniler ve Mervaniler yönetiminde iken kaleye yeni burçlar ve surlar eklenmiş, daha müstehkem bir duruma getirilmiştir. Kale yörede var olan kalker taştan inşa edilmiş olup, kareye yakın planlı, içkale, dış sur ve dış suru çevreleyen ikinci bir surdan oluşmaktadır. yaklşık 25 metre arlıklarla 50 burçla tahkim edilmiştir. Dört yöne açılan dört ana kapısı bulunmaktadır.
ASLANLI BURÇ
Kare planlı burcun ön yüzündeki kitabenin üzerinde; bir gül bezeğinin iki kenarında karşılıklı duran aslan kabartmaları yer almaktadır. Kitabeyi Eyyubi sultanlarından Melik Evhad Eyyub tarafından yaptırılmıştır.
KULFA KAPISI
Surların Mervaniler dönmeinde yapılmış güney bölümünde Eyyubiler döneminde açılmış olan kapının üzerinde Eyyubi sultanı Melik Eşref’e ait bir kitabe yer almaktadır.
SİLVAN ULU CAMİ
Daha önce 1031 tarihine burada küçük bir caminin varlığı bilinmektedir. Ancak camide ağırlıklı olarak Artuklu Mimarisi üslubu görülmektedir..Kubbe kasnağında Artuklulardan Timurtaş’ın oğlu Necmeddin Alpi’nin kitabesi bulunmaktadır. 1227 yılına Eyyubiler döneminde onarılmıştır.
MALABADİ KÖPRÜSÜ
Diyarbakır Silvan yakınlarında ve Batman çayı üzerindedir. Artuklular döneminde 1147 yılında Timurtaş bin İlgazi bin Artuk tarafından yaptırılmıştır. 7 m. eninde ve 150 m. uzunluğunda bir köprüdür. Yüksekliği, su seviyesinden kilit taşına değin 19 m.'dir. Renkli taşlarla inşa edilmiş, onarımlarla günümüze kadar ulaşmıştır.
Malabadi Köprüsü dünyada taş köprüler içerisinde kemeri en geniş olandır. Köprü,
Diyarbakır'ın Silvan ilçesi sınırları içerisindedir. Kemerin her iki yanında, iç
tarafta kervan ve yolcular tarafından, özellikle kışın zorlu günlerinde barınak
olarak kullanılan iki oda bulunmaktadır. Köprü nöbetçileri tarafından da
kullanılan bu odaları daha önceleri dehlizlerle yolun dipleri ile bağlantılı
olduğu, gelen kervanların ayak seslerinin bu dehlizler vasıtası ile daha
uzaklarda iken duyulduğu söylenir.
Her biri başka uzunluklarda ve kırık hatlar halinde üç bölümden oluşan köprü,
doğu ve batıda hafif eğimlerle yollara bağlanmıştır. Orta bölüm kayalıklar
üzerine oturtulmuş bir kitle halindedir. Burada sivri şekilde ve 38.60 m
açıklıkta çok büyük bir kemer ile sepetkulpu şeklinde, 3 m açıklıkta küçük bir
kemer vardır. Üçüncü bölüm fark edilir derecede birinci kısma paralel bir durum
arzeder
Burada sivri kemerli iki açıklık ve ayrıca yola bağlanan yer yakınında da bir
açılık görülür. Böylece köprü, biri çok büyük olmak üzere beş gözlüdür. Köprünün
boyu 150 m, eni 7 m, yüksekliği ise alçak su seviyesinden kilit taşına kadar 19
m'dir. Köprü renkli taşlarla inşa olunmuştur. Büyük kemerin iki tarafında
4,5-5,3 m ölçüde, iki hafif kemerli odacıklar, büyük kemerin üstü ortasında,
gelip geçişin kontrol edildiği 5 m genişlikte kargir bir kapı ve bunun iki
tarafında da ayrıca iki kapı vardır. Bunlardan Batman tarafındaki kalmış, diğeri
yıkılmıştır. Bunların sol taraflarından birer merdivenle odacıklara inilir. Bu
odalar yüksek tavanlı ve tuğla örtülüdür. Pencereleri geniş ve büyüktür.
Evliya Çelebi köprüyü şu şekilde tanıtmaktadır: “Köprünün iki tarafında kale kapıları gibi demir kapıları vardır. Bu kapıların içinde, sağ ve solda köprünün temeli beraberliğinde, kemerin altında hanlar vardır ki gelip geçen, sağdan ve soldan geldikleri vakit misafir olurlar. Köprünün kemeri altında birçok odalar vardır. Demir pencereler şahneşinlerine misafirler oturup, kemerin karşı tarafındaki adamlarla kimi sohbet eder, kimi ağ ve oltalarla balık avlarlar. Bu köprünün sağ ve solunda da nice pencereli odalar vardır. Köprünün sağ ve solundaki bütün korkuluklar Nehcivan çeliğindendir. Ama demirci ustası da var kudretini sarf ederek bir türlü sanatlı kafesli korkuluklar yapmış ve doğrusu elinin ustalığını göstermiştir. Doğrusu, üstad mühendis var kuvvetini sarfederek bu köprüde öyle sanatlar göstermiştir ki, bu işçiliği geçmiş mimarlardan hiç birisi göstermemiştir.
Albert Gabriel de köprü içine şöyle demektedir: “Modern statik hesabının olmadığı devirde bu açıklıkta o zaman için böyle bir eser hayranlık ve takdiri muciptir. Ayasofya’nın kubbesi köprünün altına rahatlıkla girer. Balkanlarda, Türkiye’de, Orta Şark’ta bu açıklıkta, bu yaşta köprü yoktur.”
EYYUBİLER CAMİ MİNARESİ
İlçenin güneydoğusunda yer alan ve Eyyubiler Camii minaresi, halk arsında kırık minare olarak ta anılır. Minarenin, camii ile birlikte 1199- 1244 tarihleri Eyyubiler döneminde inşa edildiğini üzerindeki kitabeden anlıyoruz. Camisi yıkılan minare günümüze ulaşmıştır.
KARABEHLÜLBEY CAMİ
Kesin yapım tarihi bilinmemekle birlikte Diyarbakır valisi İskender paşa mahiyetinde bulunan Silvan’lı Şeyh Ahmet zade Elvend Bey’in oğlu Karabehlül Bey tarafından yaptırılmıştır.
BELEDİYE CAMİ
İnşa tarihi bilinmemektedir. Ermeni cemaatine ait bir kilisedir. Uzun yıllar kent sineması olarak kullanılan bu yapı.1988 yılında camiye dönüştürülmüştür.
@otobusucakbilet kullanıcısından Tweetler |
|